Skip links

Saunanın Terapötik Gücü: Sauna Vücudumuzu ve Zihnimizi Nasıl Etkiler?

İnsanlık tarihi boyunca ısının iyileştirici gücü hem sezgisel hem de deneysel biçimlerde keşfedilmiştir. Antik çağlardan günümüze kadar uzanan bu geleneğin en belirgin örneklerinden biri olan sauna, yalnızca bedensel bir arınma aracı değil, aynı zamanda zihinsel yenilenme, toplumsal bağ kurma ve kültürel kimliğin ifadesi olarak da varlığını sürdürmüştür. Günümüzde modern fizyoloji, nöroendokrinoloji ve davranış bilimleri alanlarında yapılan araştırmalar, kasıtlı ısıya maruz kalmanın çok boyutlu etkilerini doğrulamaktadır. Sauna uygulaması, kardiyovasküler işlevlerden stres yanıt mekanizmalarına, termoregülasyondan nöroplastisiteye kadar uzanan geniş bir biyolojik etki yelpazesiyle sağlık ve esenliği destekleyen doğal bir müdahale biçimi sunar. Bu makale, saunanın fizyolojik, psikolojik, kültürel ve klinik yönlerini disiplinler arası bir yaklaşımla ele almakta; ısı maruziyetinin hem geçmişteki ritüelistik köklerine hem de dijital sağlık teknolojileriyle entegre edilen çağdaş uygulamalarına ışık tutmayı amaçlamaktadır.

1. Saunaya Giriş ve Terapötik Vaadi

Termal maruziyet, birden fazla vücut sisteminde çeşitli fizyolojik tepkiler oluşturur. Temelde ısı yönetimi süreçlerini temsil eden bu adaptasyonlar, kasıtlı ısı maruziyetinin terapötik etkilerini açıklayan mekanizmalara dair önemli içgörüler sunar ve ilerleyen bölümlerde ele alınacak faydaların temelini oluşturur.

Akut ve tekrarlayan ısı maruziyetleri sırasında kardiyovasküler sistem belirgin değişiklikler geçirir. İlk aşamada kalp hızı artarken, atım hacmi azalır; bu durum kardiyak debinin yükselmesine ve eşzamanlı olarak deri ile iskelet kası dokularında kanın göllenmesine yol açar. Ancak düzenli maruziyetle birlikte, bu tablo tersine döner: dinlenim kalp hızı, kan basıncı ve kardiyak debi azalırken; atım hacmi ve toplam kan hacmi artar. Bu süreçte, damar içi sıvı kaymasının daha erken başlamasıyla birlikte hemodinamik değişiklikler azalır ve brakiyal ile femoral arterlerde akış aracılı genişleme (flow-mediated dilation) yoluyla ölçülen mikrovasküler fonksiyonlar belirgin şekilde iyileşir [1].

Tipik bir sauna seansı vücut sıcaklığını yaklaşık 1–2°C artırır ve metabolik hızı %5 ila %20 oranında yükseltir [2]. Seansın başlangıcından itibaren artan çekirdek sıcaklığı, bu metabolik yükselmede temel rol oynar. Isı şoku proteinleri ve katekolaminlerin (adrenalin, noradrenalin) salgılanması ise maruziyetin tipi, sıcaklık artışının hızı ve uygulanan sauna modalitesine göre değişkenlik gösterir.

Sonuç olarak, ısınma süresince ortaya çıkan maksimum sıcaklık artışı, çekirdek sıcaklığının ne kadar yükseldiği ve bu artışın ne kadar sürdüğü gibi faktörler, toplam kalori harcaması üzerinde belirleyici etkiye sahiptir. Çekirdek sıcaklık dinamikleri, ortamın termal özellikleriyle birlikte uyarının yoğunluğunu ve termoregülasyonun verimliliğini belirler. Bireysel farklılıklar bu değişkenlerin kesin ölçümünü güçleştirir; ancak bu faktörler, termal maruziyetin neden olduğu metabolik zorluğun temel belirleyicileri olmaya devam eder.

1.1. Tarihsel ve Kültürel Bağlam

Bilimsel araştırmalar, bilinçli ısı maruziyetinin geniş kapsamlı terapötik faydalar sunduğunu göstermektedir. Yaşam boyu düzenli sauna kullanan kişiler—örneğin deneyimli bir Fin sauna kullanıcısı veya kızılötesi sauna deneyimine yeni başlayan biri—rutinlerine düzenli seanslar eklediklerinde genel refah düzeylerinde anlamlı iyileşmeler bildirmiştir. Bu bireysel gözlemler, sık sauna kullanımının kardiyovasküler mortalitede azalma ile ilişkili olduğunu ortaya koyan Helsinki İş Adamları Çalışması sonuçlarıyla da tutarlıdır [1].

Temazcal (Meksika), hamam (Orta Doğu), onsen (Japonya) ve terleme kulübeleri (Kuzey Amerika yerli kültürleri) gibi dünya genelindeki birçok termal ritüel arasında sauna banyosu, Finlandiya’da kültürel olarak benimsenmiş ve çoğunlukla haftalık olarak uygulanan geleneksel bir alışkanlık olarak öne çıkar [2]. Bu kültürlerde sauna, yalnızca bedensel rahatlama değil; aynı zamanda iyileştirici ve koruyucu sağlık yararları beklentisini de temsil eder. Bu yönüyle, sauna bağlamında termal maruziyetin fizyolojik ve psikolojik etkilerini inceleyen modern araştırmalara kültürel bir çerçeve kazandırır.

Geleneksel sauna, uzak kızılötesi sauna ve buhar odası, ısının vücuda iletildiği konveksiyon, iletim ve radyasyon mekanizmaları bakımından farklılık gösteren üç temel yöntemdir.

Geleneksel Fin saunasında, ısıtılmış taşlar çevredeki havaya ısı yayarak ortam sıcaklığını 80–100°C’ye çıkarır. Taşların üzerine su dökülmesiyle nem oranı artar ve yüzeyde 1,4–2,2 kPa’lık bir buhar basıncı oluşur. Tipik maruziyet süresi 5–20 dakika arasında değişir ve genellikle soğuma araları ile rehidrasyon dönemleriyle tamamlanır.

Uzak kızılötesi saunalar, vücudu doğrudan ısıtan düşük sıcaklıklı yayıcılarla çalışır. Bu yöntem daha konforlu kabul edilir, çünkü 45–65°C aralığında 30–60 dakika süren seanslara olanak tanır ve genellikle su kullanılmaz. Buhar odaları ise düşük sıcaklıklarda fakat yüksek nem (%100’e yakın) ortamında etki gösterir.

Her ne kadar bu üç sauna türü sıcaklık, nem ve ısı iletim şekli açısından farklılık gösterse de, tümü düzenli kullanımda “sauna” kavramının genel tanımını oluşturur. Isıya maruz kalmanın neden olduğu fizyolojik adaptasyonların incelenmesi, ilerleyen bölümlerde ele alınacak kardiyovasküler, metabolik, hormonal ve ruhsal faydaları anlamak açısından temel bir önkoşuldur.

1.2. Sauna Teknolojilerine Genel Bakış (Geleneksel, Kızılötesi, Buhar)

Sauna teknolojileri, ısının üretim ve iletim biçimine göre farklı sistemlere ayrılır. Her yöntem, kendine özgü ısı transferi mekanizmasına sahiptir.

Geleneksel Fin veya buhar saunaları, sıcak hava banyosu prensibiyle çalışır ve ısının konvektif transferi yoluyla vücuda etki eder.
Kızılötesi saunalar, vücudu doğrudan ısıtan termal radyasyona dayanır.

Bu iki yaklaşım, sıcaklık, nem ve süre açısından farklı uygulama desenleri kullanır. Geleneksel seanslar genellikle düşük nemde (%10–20) 80–100°C arasında 5–20 dakika sürer. Isıtılmış taşlara su dökülerek geçici olarak nem oranı %60–70’e çıkarılabilir; bu, buharlaşma yoluyla soğutmayı artırır ve seans süresini uzatır [1].

Kızılötesi sistemler 45–60°C aralığında 20–40 dakika boyunca çalışır [2]. Buhar sistemleri (örneğin Türk hamamı veya Rus banyosu) ise yüksek nem (%80–100) ile daha düşük ve değişken sıcaklıkları (40–70°C) birleştirir. Kızılötesi ünitelerde uzak ve yakın kızılötesi dalga boylarının birleşimi, termal spektrumu genişletmek amacıyla sıkça kullanılır.

Sauna protokollerinde genellikle soğutma araları ve yeniden sıvı alımı (rehidrasyon) aşamaları bulunur. Geleneksel Fin tarzı saunalar yalnızca ısıtma ve soğutma döngülerine odaklanarak termal dayanıklılığı ve fizyolojik adaptasyonu en üst düzeye çıkarır. Bu protokoller, sauna araştırmalarında en güçlü bilimsel veri temeline sahiptir. Buna karşılık, kızılötesi sistemler tek bir seans içinde “Soğutma–Isıtma–Rehidrasyon” döngüleriyle çalışabilir.

Bazı modern sistemlerde bu maruziyet şemaları değişkendir. Sauna ısıtma yöntemleri genel olarak ekonomik kalmayı sürdürür: halka açık Norveç tipi saunalar odun ya da elektrikle çalışırken, ev tipi düşük maliyetli alternatifler havlu buharlayıcıları, ısıtma pedleri veya nemli havlular gibi basit araçları kullanır.

2. Isıya Maruz Kalmanın Fizyolojik Etkileri

Doğal ısıya maruz kalma, vücudu ısı stresine dayanıklı hale getiren karmaşık bir fizyolojik adaptasyon sürecini başlatır. Bu adaptasyonların en iyi örneklerinden biri, kontrollü koşullarda yapılan sauna çalışmalarında gözlemlenen ısıya alışma (ısıya adaptasyon) tepkileridir.

Akut sauna maruziyetinde kardiyovasküler sistemin verdiği yanıtlar, dinlenim durumuna kıyasla kalp atış hızının ve solunumun yaklaşık iki katına çıktığını göstermektedir. Buna karşılık, başlıca metabolik yan ürünlerin (karbondioksit ve laktat) düzeylerinde ve algılanan efor oranlarında azalma görülür [1].

Düzenli sauna kullanımı sonrasında vasküler adaptasyonlar daha da belirgin hale gelir. Isıtma sırasında cilt, artan kan akışının merkezine dönüşür; bu durum böbreklere giden kan akışında geçici bir azalmaya yol açarken, toplam kalp debisini yükseltir. Mikrovasküler düzeyde (kılcal damar düzeyinde) kan akışı akut olarak artar ve bu artış, sistemik kardiyak debideki yükselişle paraleldir. Sonuç olarak, saunaya giren bireylerde temel kardiyovasküler tepkiler; mikrosirkülasyonun yükselmesi, böbrek kan akışının dengeli biçimde azalması ve kalp hızı ile toplam debide stabil bir artış şeklinde özetlenebilir [3].

Isı stresi, kılcal sinyal yollarını geçici olarak yeniden düzenler. Koşullara bağlı olarak nitrik oksit (NO) ve prostaglandin E2 düzeyleri artabilir veya azalabilir. Bu iki molekül, hücre içi ve mitokondriyal süperoksit dismutaz (SOD) aktivitesini doğrudan veya dolaylı olarak etkileyerek oksidatif stresin düzenlenmesinde rol oynar. Genel sonuç, oksidatif stresin azalması ve düz kas hücrelerinde gevşeme yoluyla mikrovasküler kan akışının artmasıdır.

Vücut, ortalama 37°C civarındaki çekirdek sıcaklığını korumaya çalışır. Bu “ayar noktası” sıcaklığının üzerine çıkıldığında termoregülasyon mekanizmaları devreye girer, metabolik hız yükselir ve bu da hem ağ sıcaklığının hem de genel enerji harcamasının artmasına yol açar. Isıya birkaç dakika maruz kalındıktan sonra çekirdek sıcaklığı belirgin biçimde yükselir.

Saunanın yüksek enerji harcaması sağladığı yönündeki yaygın inanç, genellikle kısa süreli gözlemlere ve bireyin ısıya alışma geçmişinin dikkate alınmamasına dayanır. Deneyimli kullanıcılar için 15 dakikadan uzun sauna seanslarında fizyolojik tepkiler sabitlenme eğilimindedir. Bu, kardiyovasküler sistemde derin bir uyumun geliştiğini; karbondioksit ve laktat düzeylerinde belirgin düşüşler yaşandığını ve vücut ısısının merkezden (çekirdekten) periferik dokulara doğru yeniden dağıldığını gösterir [2].

Dolayısıyla, “sauna metabolizmayı egzersizden daha fazla hızlandırır” düşüncesi bir efsanedir. Ortalama bir sauna seansında kalp hızı dakikada yaklaşık 130 atıma yükselir; bu değer düşük tempolu koşu egzersiziyle benzer seviyededir. Kan basıncı büyük ölçüde sabit kalır, oksijen taşınımında belirgin bir artış gözlenmez ve karbondioksit üretimi enerji harcamasıyla uyumlu bir seviyede kalır.

Bununla birlikte, terleme yoluyla gerçekleşen su kaybı, toplam enerji harcamasına kıyasla çok daha yüksek bir oranda olur — kilo kaybının %80’e varan kısmı sıvı kaybından kaynaklanır. 50 yaş altındaki bireylerde, terlemeye bağlı sıvı kaybı uykululuk ve azalan laktat düzeyleriyle birlikte metabolik dayanıklılığın arttığını gösterir. Sonuç olarak sauna, yalnızca ısısal stres değil, aynı zamanda su dengesi ve sıvı yenilenmesi açısından da özel bir dikkat gerektirir. Sauna ve hidrasyonun dengeli bir şekilde entegre edilmesi, en etkili fizyolojik yanıtların alınmasını sağlar.

2.1. Kardiyovasküler Tepkiler ve Vasküler Fonksiyon

Isıya maruz kalmak, hemen fark edilen hemodinamik değişiklikler yaratır ve uzun vadede damar yapısında iyileşme sağlayan adaptasyonlara yol açar. Normal koşullarda vücut sıcaklığı yaklaşık 37°C’de sabit tutulur. Ancak sauna gibi ortamlarda ısı stresiyle birlikte çekirdek sıcaklık yükselir ve ciltteki termoreseptörler hipotalamusa sinyal gönderir.

Bu durum, sempatik sinir sistemini aktive eder ve periferik damarların genişlemesini (vazodilatasyonu) tetikler. Sonuçta cilt kan akışı artar. Artan kalp debisiyle birleşen bu genişleme, cilt sıcaklığının yükselmesine neden olur. Sauna seansı boyunca cilt yüzey sıcaklığı ortalama 40°C civarına ulaşır ve çekirdek sıcaklık yaklaşık 1°C artar.

Bu kardiyovasküler değişiklikler birkaç dakika içinde gerçekleşir ve düzenli sauna kullananlarda tepkiler daha belirgin ve uzun süreli hale gelir [2]. Kanın periferik bölgelerde toplanması (kan havuzlanması) plazma hacminde geçici bir azalmaya yol açar ve bu değişim saatler içinde dengelenir [4].

Sauna kaynaklı kardiyovasküler adaptasyonlar, fiziksel egzersizle benzer mekanizmalara sahiptir ancak birebir aynı değildir. Dolaşımdaki katekolaminler (adrenalin ve noradrenalin) artar, bu da metabolik substratların mobilizasyonunu ve oksijen kullanımını destekler [1]. Düzenli sauna kullanımı, damar içi nitrik oksit biyoyararlanımını artırarak endotel fonksiyonunu iyileştirir ve arteriyel sertliği azaltır.

Sauna sırasında kan basıncı düşer; seans bitiminden sonra diyastolik basınç yaklaşık 30 dakika boyunca normalin altında kalırken, sistolik basınç daha hızlı şekilde toparlanır. Isı stresi başlar başlamaz, artan kalp hızıyla birlikte kardiyak debi yükselir. Nitrik oksit gibi vazodilatörlerin etkisiyle damar duvarlarında kısmi bir gevşeme oluşur ve “lüks perfüzyon” denilen aşırı kan akışı meydana gelir.

Cilt, vücuttaki toplam arteriyel kapasitenin yaklaşık %60’ını oluşturur; dolayısıyla sauna sırasında vücudun büyük bir kısmında kanın geçici olarak cilt altı dokularda göllenmesi gözlenir. Bu durum, saunanın kalp-damar sistemini kontrollü biçimde “eğiten” bir stres etkeni olarak işlev görmesini sağlar.

2.2. Termoregülasyon ve Metabolik Etkiler

İnsan vücudu, değişen çevre koşullarına rağmen sabit iç sıcaklığını koruyabilme becerisine sahiptir; bu sürece termoregülasyon denir. Termoregülasyon, ısı üretimi (metabolik faaliyetler) ile ısı kaybı (terleme ve radyasyon) arasındaki dengeyi davranışsal, metabolik ve vasküler mekanizmalar aracılığıyla sürdürür. Bu sistemi yöneten sinir merkezleri, ter bezlerini innerve eden sinirler üzerinden sıcaklığa duyarlıdır ve “terleme eşiği” adı verilen bir referans noktasıyla çalışır.

Nem, terleme ile oluşan ısının dışarı atılmasında belirleyici rol oynar. Sıcak ve nemli ortamlarda yoğun terleme görülür, ancak yüksek nem buharlaşmayı engellediği için vücut net ısı kaybedemez; sonuçta ısı birikimi ortaya çıkar. Ortam sıcaklığı cilt yüzeyiyle eşitlendiğinde veya bu değerin üzerine çıktığında, termal enerji doğrudan deri yoluyla kana geçer. Bu nedenle, saunanın erken evresinde terleme devam ederken, vücut sıcaklığı hipotalamustaki denge noktasını aşana kadar artmaya devam eder.

Isı üretimi, ısı kaybı ile eşit veya daha yüksek olduğunda, vücut “ısı dengesini” korur. Bu özellik, saunanın diğer pasif ısıtma yöntemlerinden (örneğin sıcak banyo, ısıtıcı ped) farklı olarak insan vücudu üzerinde özel bir fizyolojik etki oluşturduğunu gösterir.

Araştırmacı Stray’in ısı denge çalışmaları, spa ortamlarında yeniden kullanılan sıcak suyla yapılan deneysel uygulamalarda, terleme olmadan da vücut sıcaklığının 38°C’ye kadar çıkabildiğini göstermiştir. Bu koşullarda kalp debisi artarken, iyileşme süresi geleneksel egzersizlere kıyasla daha kısadır. Aynı zamanda laktat düzeylerinde belirgin azalma görülür; bu, performans artışıyla uyumlu metabolik bir yanıtı yansıtır. Kalorimetre ölçümleri, sauna sonrası enerji dönüşüm verimliliğinin arttığını doğrulamaktadır.

2.3. Hücresel ve Hormonal Adaptsyonlar

Saunaya maruz kalma, kısa süreli ancak güçlü bir metabolik stres yanıtı oluşturur. Bu süreç, katekolaminlerin salınımını artırır ve aynı zamanda ısı şoku proteinlerinin (Heat Shock Proteins – HSP’ler) özellikle de HSP72’nin üretimini tetikler [5].

Bu proteinler, hücrelerin ısı, oksidatif stres ve toksik ajanlara karşı korunmasında kritik rol oynar. Ayrıca, glikoz ve lipid metabolizması, vücut yağ oranı, vasküler gelişim, antioksidan savunma sistemleri ve mitokondriyal biyogenez üzerinde düzenleyici etkilere sahiptir.

Tekrarlanan sauna maruziyeti, bu biyokimyasal yolları uyararak uzun vadeli hücresel dayanıklılık ve metabolik adaptasyon oluşturur. Bu süreçler, termal stresin yalnızca geçici rahatlama sağlamadığını, aynı zamanda hücresel düzeyde koruyucu bir yeniden yapılanma sağladığını ortaya koymaktadır [6].

3. Zihinsel Sağlık ve Bilişsel Faydalar

Ortaya çıkan kanıtlar, geleneksel kuru/buhar ya da kızılötesi saunalar dahil bilinçli ısı maruziyetinin beyin işlevleri ve ruh hali üzerinde geniş bir terapötik yelpazede etki gösterebileceğini ortaya koyar [4]. Özellikle düzenli sauna banyosu, yorgunluk ve anksiyete gibi strese bağlı göstergeleri iyileştirir ve aynı zamanda uyku kalitesini artırır [1]. Bu bölüm, söz konusu zihinsel sağlık yararlarını fizyolojik temelleriyle ilişkilendirerek; termal tedavilerin otonom sinir sistemi dengesini düzenlemeye, sirkadiyen ritimleri istikrara kavuşturmaya ve nöroplastisiteyi desteklemeye nasıl yardımcı olabileceğini özetler.

Orta düzeyde psikososyal strese maruz kalan bireylerde çekirdek vücut ısısı yükselirken, cilt ısısı düşer ve vazodilatör cevaplar zayıflar; bu tablo, artmış sempatik sinir sistemi etkinliğinin ve buna eşlik eden psikolojik gerginliğin göstergelerini oluşturur [2]. Düzenli sauna kullanımı; gelişmiş kardiyovasküler sağlık, ısı stresine ve yorgunluğa karşı azalan duyarlılık ile ilişkilendirilir ve bu da ısıya maruziyetin stresli deneyimlerle ilişkili bazı fizyolojik/psikolojik semptomları hafifletebileceği yönündeki hipotezi destekler. Sauna seansları; algılanan stresin, yaygın anksiyete belirtilerinin ve uykusuzluğun azalmasıyla da ilişkilendirilir. Biyogeribildirim, meditasyon ve fiziksel egzersiz gibi yöntemlerle desteklenen seanslar arası eğitim yaklaşımları, bu etkileri güçlendiren tamamlayıcı uygulamalar olarak çeşitli düzeylerde başarı gösterir.

Uyku yetersizliği veya sirkadiyen uyumsuzluk—özellikle derin NREM evre 3 ya da REM uykusunun kaybı veya zamanlamasındaki bozulma—zihinsel sağlıkla ilgili öznel ve nesnel ölçümlerde belirgin düşüşlerle ilişkilendirilir. Düzenli sauna kullanımı; uyku hâli, duygu durumu ve öznel uyku kalitesiyle pozitif ilişki gösterir. Fizyolojik veriler, sauna maruziyeti ile uyku düzenlenmesi arasında; sauna banyosunun zihinsel sağlık üzerindeki etkisini artırabilecek, çok bileşenli bir ilişki bulunduğunu düşündürür. Sauna uygulaması çoğunlukla uyku başlangıcına yakın zamanlanır ve sirkadiyen döngü boyunca doğal ışıkla uyumlu bir akışa yerleşerek yerel güneş zamanı ile senkronizasyonu destekler.

Akşam saatlerinde ısı düzeni önem taşır: Gün içinde yapılan hafif maruziyetler, akşam orta düzeyde ısınma ve ardından serinleme ile birleştirildiğinde döngünün ilerlemesini destekleyebilir; gün sonunda belirgin serinleme ise bu süreci geciktirebilir. Öğleden sonra yoğun egzersiz dönemleriyle eşgüdümlü sauna kullanımı, beklenen uyku başlangıcından hemen önce ortaya çıkabilecek katekolamin/kortizol sıçramalarını sınırlayarak, gün içi ritim kazanımlarını pekiştiren daha dengeli dalgalanmalar oluşturabilir. Sauna maruziyeti aynı zamanda melatonin salgısının iyi tanımlanmış sirkadiyen ritmini güçlendirebilir ve böylece adaptasyonu destekleyebilir. Sirkadiyen ilerleme boyunca; hafızanın pekişmesi ve nöronal onarım için optimal fırsat pencereleri, karşı düzenleyici adenozin düzeylerindeki düşüşlerle çakışır; akşam saatlerinde yükselip uyku sonrası azalan melatonin dalgaları bu süreçlerin bütünlüğünü destekler.

3.1. Stres Azaltma ve Ruh Hali Düzenleme

Modern yaşam, kontrol dışında gelişen değişimler ve birikimli stres faktörleriyle karakterize olur; bu tablo çoğu kez yorgunluk, sosyal geri çekilme, toplumsal bağların zayıflaması ve çeşitli psikosomatik yakınmalarla sonuçlanır. Bu nedenle, kesintisiz dinlenme fırsatlarının yaratılması, gevşemenin sağlanması, duygu durumunun iyileştirilmesi ve sosyal ilişkilerin desteklenmesi temel bir öncelik hâline gelir. Depresif duygulanım, algı ve motivasyonda azalma ve çözüm bulamama hissi; stresle yakından ilişkili olup, sosyal etkileşimi sürdürülebilir biçimde azaltan olumsuz davranış döngülerini besleyebilir. Sağlıklı bir zihinsel durumun korunması, uygun biçimde gevşemiş bir beden durumuyla paralel ilerler ve bu bütünleşik yaklaşım stres yönetiminde esastır.

Termal maruziyet, vücudun doğal gevşeme mekanizmalarını harekete geçirir. Saunada ısınma ve terleme; endorfin salgısını artırarak iyi oluş hissini güçlendirir, dopamin/serotonin dengesini olumlu yönde etkileyerek ödül ve ruh hâli devrelerinin düzenlenmesine katkı verir ve parasempatik aktiviteyi destekleyerek bedensel gevşemeyi derinleştirir. Isıya bağlı vazodilatasyon ve artmış cilt kan akışı, hem termal konfor algısını hem de bedensel gevşemeyi artırır; bu da kaygı ve gerginlikte gözlenebilen kısa süreli dalgalanmaların sönümlenmesine yardımcı olur. Düzenli uygulama ile kalp atım hızı değişkenliği (HRV) gibi otonom denge göstergelerinde iyileşme rapor edilebilir; bu iyileşme stresörlere karşı daha dengeli tepkiler verilmesini kolaylaştırır.

Sauna uygulamasını; nefes egzersizleri, farkındalık (mindfulness), hafif germe/esneme veya düşük-orta şiddette fiziksel aktiviteyle eşleştirmek, stres azaltıcı etkinin hissedilirliğini artırabilir. Bu eşleşmiş yaklaşımlar; motivasyon engellerini azaltır, düzenli alışkanlık geliştirmeyi kolaylaştırır ve gerçek yaşam koşullarında sürdürülebilir bir rahatlama protokolü oluşturmaya yardımcı olur. Uygulama boyunca yeterli sıvı alımı, uygun süre-sıcaklık ayarı ve soğuma araları gibi pratik ilkeler; fizyolojik güvenliği koruyarak, psikolojik faydanın sürekliliğini destekler.

Sonuç olarak, sauna; stres fizyolojisini hedefleyen, sosyal ve davranışsal unsurlarla güçlendirildiğinde etkisi artan, bütüncül bir gevşeme ve duygu durumu düzenleme aracını temsil eder [2][1][4].

3.2. Uyku Kalitesi ve Nöroplastisite

Uyku; nöronal deşarj paternleri ve davranışsal değişimlerle tanımlanan, dinamik ve aktif bir dinlenme hâlidir. Yeni deneyimlerin pekiştirilmesi, bilgi edinimi ve nöroplastisite, yeterli ve zamanında uykuya bağlıdır. Uyku kalitesi; sirkadiyen ve homeostatik süreçlerin etkileşimiyle belirlenir ve bu süreçler melatonin salgısı üzerinden güçlü biçimde düzenlenir. Fizyolojik aralıklar içinde planlanan melatonin desteği, sirkadiyen gen ifadesi üzerindeki etkileriyle uyku düzeninin yeniden kazanılmasına katkı verebilir. Doğal süreçte melatonin akşam saatlerinde yükselir, gece yarısı civarında tepe yapar ve sabaha doğru kademeli olarak azalır; bu salınım, akşam erken saatlerde vücut ısısındaki düşüş ve uyanmadan önceki istikrarlı ısı artışıyla çakışır. Çekirdek sıcaklığı tipik olarak uyku başlangıcından yaklaşık 5 saat önce düşüşe geçer ve bu ısısal eğri, uyku başlatma başarısı için kritik bir ön belirleyiciyi oluşturur.

Isıya maruz kalma, suya kıyasla daha derine nüfuz ederek terlemeyi artırır ve termal boşaltımı kolaylaştırır. Isınma ve soğuma fazlarının bilinçli zamanlanması, sirkadiyen saat genlerinin hizalanmasını destekleyebilir ve plazma melatonin profilinde, yaklaşık 90 dakikalık doğal döngülerle uyumlu, düzenleyici etkiler oluşturabilir [7]. Akşam saatlerine konumlanan kısa-orta süreli bir sauna seansı, uyku başlangıcı öncesinde çekirdek ısı eğrisini hedeflenen yönde şekillendirerek uykuya geçişi kolaylaştırabilir; takip eden serinleme evresi, uykunun ilk bölümlerinde ısı kaybı dinamiklerini destekleyerek derin uyku olasılığını artırabilir.

Tüm termal yöntemler; hidrasyon durumunu, glisemik yanıtı ve laktat dinamiklerini etkileyebilir. Sauna veya sıcak su banyosu gibi uygulamalarda, terlemeye bağlı sıvı-elektrolit kaybı belirgin olabilir; bu, dolaşım hacmini ve dolayısıyla metabolik yanıtı etkileyerek yorgunluk algısında değişiklik yaratabilir. Isısal stres, özellikle seansın süresi ve şiddetine bağlı olarak, kan laktatı ve glikoz düzeylerinde anlamlı dalgalanmalara neden olabilir; bu dalgalanmalar, kas protein sentezi/dağılım dengesi üzerinde indirekt etkiler oluşturabilir ve sonuçta iyileşme süreçlerinin net dengesini belirleyebilir. Kızılötesi modaliteler, daha düşük çevresel sıcaklıklarda daha uzun süreli maruziyete izin vererek, yağ dokusu üzerindeki etkiler bakımından daha ılımlı bir profil sağlayabilir ve aşırı/istenmeyen yağ kaybı riskini sınırlayabilir.

Pratik açıdan; ısı seanslarını takiben zamana duyarlı karbonhidrat ve protein alımı, elektrolit destekli hidrasyon ve en az 6–8 saatlik toparlanma penceresi, kas onarımı ve sinaptik pekişme süreçlerine metabolik zemin hazırlayabilir. Aerobik veya direnç egzersizleriyle aynı gün içinde planlanan sauna, antrenman yoğunluğuna göre zamanlandığında iyileşme algısını artırabilir ve uykunun mimarisine olumlu yansıyabilir. Böylece, termal müdahale—uygun beslenme, hidrasyon ve toparlanma stratejileriyle eşleştirildiğinde—hem uyku kalitesi hem de nöroplastik adaptasyon açısından sinerjik bir çerçeve oluşturabilir [2].

4. Sauna, Egzersiz ve İyileşme

Sauna, bireylerin antrenmanlara daha erken dönmelerine yardımcı olabilecek etkili bir iyileşme aracıdır. Sporcular, sauna kullanımından sonra sıklıkla algılanan eforun azaldığını, kas ağrılarının hafiflediğini ve yoğun antrenmanlardan sonra toparlanma sürelerinin kısaldığını bildirmektedir [2].
Bu öznel raporlar nesnel verilerle de desteklenmektedir. Düzenli sauna uygulaması, hem dayanıklılık hem de direnç antrenmanına yönelik temel adaptasyonları iyileştirir [4]. Ağır direnç antrenmanlarının ardından maksimum güç, hız ve kuvvette daha yüksek kazanımların elde edilmesi; orta yoğunluklu antrenmanlardan sonra uygulanan sauna seanslarının da katkısıyla ilişkilidir [8]. Bu bulgular birlikte değerlendirildiğinde, saunanın fiziksel antrenmana etkili bir tamamlayıcı olduğu, iyileşmeyi hızlandırabildiği ve antrenman ilerlemesini desteklediği anlaşılmaktadır.

4.1. Sporcularda İyileşmenin Artırılması

Egzersiz antrenmanına ek olarak sauna banyosunun kullanılması, fiziksel aktivite sonrası toparlanmada özellikle değerli olabilir. Egzersizden sonra yapay olarak ısıtılmış bir ortama düzenli maruziyet; algılanan eforu, kas ağrısını ve yüksek kreatin kinaz (CK) aktivitesinin sürme süresini azaltabilir [2]. Bu göstergeler, sporcuların antrenman yüklerini ve iyileşme durumlarını izlemek için yaygın olarak kullandıkları belirteçlerdir [9]. Sauna banyosu, hem submaksimal hem de maksimal egzersiz testleri sırasında algılanan eforu düşürür; bu durum, yoğun egzersizden toparlanmanın iyileştiğine işaret eder ve dolaylı olarak antrenman adaptasyonlarına olumlu yansır [4]. Bulgular, sauna banyosunun sinerjik etkiler sunduğunu ve pratikte uygulanabilir bir toparlanma yöntemi olduğunu desteklemektedir.

4.2. Fiziksel Eğitimle Sinerjik Etkiler

Düzenli saunaya maruz kalmak, egzersizi tamamlar ve antrenmana verilen kardiyovasküler yanıtları artırır [4]. Isı maruziyeti; kalp atış hızının yükselmesi ve iskelet kasına kan akışının artması gibi egzersize benzer akut kardiyovasküler değişiklikleri uyarır, ancak egzersize kıyasla sıvı dağılımına daha az bağımlıdır [2]. Bunun yanı sıra, sauna banyosunun hidrasyonu koruyarak kardiyovasküler tepkileri olumlu yönde etkilediği gösterilmiştir.
Sauna kullanımının egzersiz üzerindeki ek etkilerini en üst düzeye çıkarmak için araştırmacılar, antrenman ayarlamalarının gerekmediği zamanlarda sauna uygulanmasını önermektedir; belirgin antrenman ve toparlanma etkileri elde etmek için seanslar arasında en az on dakikalık bir zaman aralığı idealdir.

5. Klinik Uygulamalar ve Kanıtlar

Saygın klinik kılavuzlar, sauna terapisinin hipertansiyondan kronik ağrıya uzanan çeşitli endikasyonlar için kullanıldığını belirtmektedir. Veriler, egzersiz veya kilo kaybından bağımsız olarak kan basıncı, lipid profili, insülin duyarlılığı ve kardiyovasküler riskte iyileşmeler olabileceğini göstermektedir [4]. Kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları ve inflamatuar biyobelirteçler de olumlu yanıt verebilse de, çalışmaların bulguları heterojendir [1]. Dermatolojik, solunum, endokrin ve bağışıklık sistemiyle ilgili alanlarda mevcut bulgular daha fazla araştırma gerektirir [2].
Amerikan Kalp Derneği, Kanada Kardiyovasküler Derneği ve Kalp ve İnme Vakfı’nın klinik kılavuzları; sauna terapisini hipertansiyon, kalp yetmezliği ve prediyabet gibi durumlarda yardımcı bir yöntem olarak ele almaktadır. Toplu veriler, güvenli kullanım için genel bir dayanak ve geniş bir tedavi gerekçesi sunmaktadır.

5.1. Kardiyometabolik Sağlık

Düzenli sauna banyosu; kan basıncını anlamlı ölçüde düşürür, lipid profillerini iyileştirir, insülin duyarlılığını artırır ve kardiyovasküler riskin yaklaşık 2,6 kat azalmasıyla ilişkilidir [1]. Haftada bir ila üç seans, sistolik ve diyastolik kan basıncını sırasıyla 4–8 mmHg ve 2–3 mmHg azaltabilir; daha sık kullanımda ek faydalar sınırlı kalabilir. Haftada bir ila beş seans aralığında sauna uygulaması toplam kolesterol ve LDL kolesterolde iyileşmelerle ilişkilidir; günlük kullanımda ise etki büyüklüğü en yüksek düzeye çıkabilir. Uzunlamasına çalışmalar, sauna uygulamasına daha yüksek bağlılığın; hipertansiyon gelişiminin azalması ve metabolik profil bozulmalarının sınırlanmasıyla ilişkili olduğunu göstermektedir. Açlık insülini ve HOMA-IR gibi göstergelerde kalıcı iyileşme için günlük maruziyet veya en az 60 dakikalık tek seans gerekebilir [4].

5.2. Ağrı Yönetimi ve İltihaplanma

Isı maruziyeti, hem akut hem de kronik ağrı ve inflamasyonu etkileyen dinamik bir uyarandır. Destekleyici kanıtlar arasında; deneysel hayvan modellerinde akut inflamasyon sonrasında prostaglandin E2 (PGE2) ekspresyonunda azalma [10]; sistemik inflamasyon veya fiziksel stres koşullarında C-reaktif protein, interlökin-6 ve tümör nekroz faktörü-alfa düzeylerinde düşüş [11]; ve egzersiz sonrası kas ağrısında azalma yer alır [2].
Kas aktivitesi, iyileşme ve adaptasyonu destekleyen proinflamatuar sinyaller üretir; ancak aşırı inflamasyon, toparlanmayı yavaşlatabilir ve adaptasyonu bozabilir. Bu nedenle, sauna maruziyetinin rolü inflamasyonun durumuna bağlıdır: Akut alevlenmelerde termal maruziyet zararlı olabilirken, tipik bir antrenman döngüsünün büyük bölümünde iyileşmeyi hızlandırır ve sonraki adaptasyonu destekler görünmektedir. Genel olarak, uygulama protokollerindeki heterojenlik, etkilerin genelleştirilmesini zorlaştırır.

5.3. Diğer Terapötik Endikasyonlar

Dışarıdan ısıtma yöntemlerine verilen fizyolojik tepkilerin iyi anlaşılması, sauna terapisinin geniş kabul görmesine katkı sağlamıştır. Kardiyovasküler, termoregülatör ve sitoprotektif etkilerin yanı sıra, belirli dermatolojik, solunum ve bağışıklık bozukluklarına eşlik eden semptomlarda iyileşmeler bildirilmektedir [1]. Isıtılmış havada ya da suda banyo yapmak (sauna, Türk hamamı, buhar banyosu vb.) benzer derecede ısı stresine neden olabilir.
Sauna etkileri fiziksel rahatlamanın ötesine geçer: Kısa süreli seanslar; kalp atış hızını, kardiyak elektriksel aktiviteyi, cilt ve kas kan akışını, atım hacmini, kalp debisini ve terlemeyi artırır. Bu fizyolojik ayarlamalar, terin buharlaşmasını kolaylaştırır. Yüksek ortam nemi buharlaşmayı engelleyebileceğinden, kuru saunaya veya egzersize kıyasla buhar banyosundan sonra kardiyovasküler yanıtın daha düşük ve terleme gecikmesinin daha kısa olması beklenebilir. Buhar banyosunda hakim olan nemlendirme ve yoğuşma süreçleri, kuru saunaya kıyasla fizyolojik ayarlamaların yetersiz olabileceği endişesini doğurmuştur. Bununla birlikte, kısa süreli sauna uygulamaları seçili klinik belirteçlerde iyileşme sağlar.
Saunada kalp atış hızında, kas-iskelet dokusuna kan akışında ve terlemede belirgin artışlar gözlendiğinden, kardiyovasküler sistem özel ilgi odağıdır [2]. Ayrıca, çeşitli kronik kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarıyla ilişkili ağrılarda anlamlı azalma bildirilmiştir. Solunum sistemi açısından ise, kronik ya da aralıklı sorunlarda (ör. astımda rahatsızlık hissinin azaltılması, kronik bronşitte ataklar arası sürenin uzaması) sauna terapisi uzun süredir klinik uygulamada yer almaktadır; akciğer yanıtının düzenlenmesi de sıklıkla sağlanabilir.

6. Güvenlik, Kontrendikasyonlar ve Pratik Kılavuzlar

Her sağlık destekleyici uygulamada olduğu gibi, saunadan yararlanırken de dikkatli olunmalıdır. Özellikle kararsız kalp hastalığı veya ileri derecede aort darlığı bulunan kişiler sauna kullanımından tamamen kaçınmalıdır. Ayrıca, ter üretimini azaltabilecek veya hipotansiyon ve baş dönmesi riskini artırabilecek ilaçlar kullanan bireyler için sauna önerilmez. Bu durumlar genellikle kardiyovasküler riskin zaten yüksek olduğu popülasyonlarda görülür.
Hamilelik dönemindeki kadınlar da fetüs üzerindeki potansiyel ısı stresinden dolayı sauna kullanımından kaçınmalıdır. Genel bir kural olarak, yüksek riskli bireyler sauna uygulamasının güvenliği ve uygunluğu konusunda mutlaka sağlık uzmanlarına danışmalıdır [1].

Terleme yoluyla kaybedilen sıvı miktarı önemli olabilir. Bu nedenle, vücut sıvısının düzenli aralıklarla yenilenmesi hayati öneme sahiptir. Sauna seanslarından önce ve sonra sıvı dengesinin korunması önerilir; ancak saunaya girmeden hemen önce aşırı sıvı tüketimi mide rahatsızlığına neden olabilir.
En uygun içecek sudur; alkol ve kafein içeren içecekler idrar söktürücü etkilerinden dolayı kaçınılması gereken sıvılardır. Akıllı bir sıvı alım planı, hem ısının hem de eşzamanlı su kaybının etkilerini dengeler. Gün boyunca ölçülü ve düzenli sıvı tüketimi, sauna kullanılsın ya da kullanılmasın, genel sağlık açısından faydalıdır.

Uygun sıcaklık ve süre ayarları, güvenli ve etkili sauna deneyiminin temelidir. Geleneksel sauna için önerilen sıcaklık 70–100°C, kızılötesi sauna için ise 45–65°C aralığındadır. Yeni başlayanlar veya düşük ısı toleransına sahip kullanıcılar 10–15 dakikalık kısa seanslarla başlamalı, süreyi kademeli olarak artırmalıdır. Uzun seanslar, yalnızca bireyin konfor düzeyine ve tolere edebilme kapasitesine göre uygulanmalıdır.
En önemli ilke, vücudu dinlemek ve rahatsızlık ya da tahammülsüzlük belirtilerini bilinçli biçimde gözlemlemektir.

6.1. Sauna Kullanımından Kimler Kaçınmalıdır?

Sauna, belirli tıbbi durumları olan bireyler için ciddi risk oluşturabilir.
En yüksek risk grubunda yer alanlar şunlardır:

  • Şiddetli veya kararsız kalp hastalığı,
  • Kararsız angina (dinlenme sırasında göğüs ağrısı),
  • Dekompansasyon göstermiş konjestif kalp yetmezliği,
  • Şiddetli kapak darlığı,
  • İleri derecede aritmi,
  • Sistemik enfeksiyon,
  • veya yakın dönemde miyokard enfarktüsü (kalp krizi) geçirmiş bireyler.

Ayrıca; bayılma (senkop) veya nöbet öyküsü bulunanlar, hamile veya hamile olma olasılığı olan kadınlar, felç (inme), beyin kanaması ya da subaraknoid kanama sonrası kalıcı nörolojik sorun yaşayan bireyler de saunaya girmemelidir.
Daha önce felç veya anevrizma geçirmiş, ancak durumu uzun süredir stabil olan kişiler için ise sauna kullanımı bireysel doktor değerlendirmesi gerektirir.

Gizli tüberküloz, belirgin kardiyovasküler semptomlar, böbrek nakli veya kalça protezi gibi cerrahi müdahaleler geçirmiş kişiler; ayrıca diyaliz veya kemoterapi gören bireyler, sauna kullanmadan önce mutlaka hekim onayı almalıdır.
Benzer şekilde, protez kalp kapağı, stent, greft veya defibrilatör kullanan hastalar da olası ısı etkilerinin cihaz fonksiyonlarını değiştirebileceği gerekçesiyle doktora danışmalıdır.

İnfüzyon pompası kullanan veya yüksek debili stoma bulunan kişiler, sıvı dengesi ve infüzyon sıvılarının etkisini gözetmelidir.
Protez uzuv veya ekleme sahip bireylerin, protezin ısınmaya karşı toleransını değerlendirmesi ve gerekirse doktor onayı alması önerilir.

Konjestif kalp yetmezliği olan bireylerde yapılan bir klinik çalışma, sauna sonrası genel refah hissinde iyileşme bildirmiş; ancak bu grup için sauna kullanımını destekleyecek yeterli güvenlik kanıtı bulunmadığını göstermiştir.
Buna karşılık, yaşlı erkeklerde (yaklaşık seksen yaş civarı) sauna kullanımının yaşam kalitesi skorlarında artışla ilişkili olduğu rapor edilmiştir.
Isıya maruz kalmanın geniş klinik faydaları, bu makalenin “Isıya Maruz Kalmanın Fizyolojik Etkileri” bölümünde ayrıntılı olarak tartışılmıştır [1].

6.2. Hidrasyon, Sıcaklık ve Süre Yönergeleri

Yapılandırılmış sauna kullanımı üç temel parametreye dayanır: süre, sıcaklık ve hidrasyon.
Bu parametrelerin her biri, güvenli termal adaptasyonun sağlanması açısından dikkatle planlanmalıdır.

Süre ve Maruz Kalma Sıklığı

Geleneksel ve kızılötesi sauna yöntemleri için başlangıçta 10–15 dakikalık seanslar önerilir. Düzenli kullanıcılar, haftada 2 ila 5 seans arasında 20–30 dakikalık süreye ulaşabilir.
Buhar saunaları için süreler genellikle daha kısa tutulur, çünkü yüksek nem sıcaklık algısını güçlendirir. Hamile kadınlar için, kısa süreli ve düşük sıcaklıklı maruziyetler güvenli limitleri temsil eder.

Sıcaklık

Kullanılan hava sıcaklıkları:

  • Geleneksel saunalarda 70–130°C,
  • Kızılötesi saunalarda 45–70°C,
  • Buhar saunalarında ise 40–60°C aralığındadır.

Taşınabilir kızılötesi üniteler veya kalibrasyonu uygun olmayan halka açık tesislerde dikkatli olunmalıdır; çünkü bu cihazlar hedef sıcaklıkları aşarak beklenmedik termal strese yol açabilir.
Çekirdek vücut sıcaklığındaki artış kişisel faktörlere, çevresel koşullara, hazırlık durumuna ve aktiviteye göre değişir [2].
Bu nedenle, kızılötesi sensörler veya kalibre edilmiş termometreler ile sıcaklık değişimlerini izlemek riski en aza indirir.

Su Tüketimi ve Yenilenme Zamanlaması

Egzersizden veya sauna seansından önce 500–1000 mL (yaklaşık 2–4 su bardağı) su içilmesi önerilir.
Seans sonrası, vücuttaki sıvı dengesini korumak için yaklaşık 500 mL ek su tüketimi yeterlidir.
Bu düzenli hidrasyon alışkanlığı, hem antrenman hem de sauna sonrası plazma hacmindeki değişimleri dengelemeye yardımcı olur.
Sıvı alımı, antrenman öncesi ve sonrası rutinlerin bir parçası olarak planlandığında, ısı stresine karşı vücudun uyum kapasitesini güçlendirir.

7. Psikososyal ve Kültürel Hususlar

Sauna deneyimi yalnızca biyomedikal mekanizmalarla açıklanamaz; psikolojik, sosyal ve kültürel bileşenler de önemli bir rol oynar. Beklenen termal hisler, plasebo etkileri, alışkanlıklar ve kişisel beklentiler, sauna deneyiminin algılanışını ve fayda düzeyini belirgin biçimde etkileyebilir [1].
Hijyen, konfor ve gevşeme hissi; saunanın iyi oluş, stres azalması ve yaşam kalitesi üzerindeki olumlu etkilerine katkıda bulunan temel unsurlardır. Bu psikolojik faktörlerin yanı sıra, sauna kültürü birçok toplumda günlük yaşam ritüellerinin bir parçası hâline gelmiştir.

Ritüellerin düzenli olarak tekrarlanması, bireylerde davranışsal istikrar, duygusal denge ve sosyokültürel aidiyet hissini destekler. Sauna pratiği, yalnızca bedensel rahatlamayı değil, aynı zamanda bir “zihin–beden ritüeli” olarak bireysel farkındalık ve zihinsel yenilenmeyi de teşvik eder. Bu nedenle sauna, hem bireysel hem toplumsal düzeyde sağlık davranışlarının sürdürülebilirliğini artırabilen bir “termal farkındalık” aracı olarak değerlendirilebilir [2].

Sauna erişimi coğrafi, ekonomik ve kültürel normlara göre değişiklik gösterir.
Pek çok bölgede saunaya erişimin önündeki en büyük engel yüksek kurulum maliyetidir. Ancak spor salonları, spa merkezleri ve sağlık tesisleri aracılığıyla oluşturulan kamusal saunalar, daha geniş toplulukların bu uygulamadan yararlanmasına olanak tanır [4].
Bireysel kullanımın yaygınlaşması saunaya erişimi artırsa da, paylaşılan kamusal saunalar kişi başına kullanım sıklığını düşürerek topluluk temelli sağlık kazanımlarını destekler.
Bu nedenle, kamusal sauna kültürünün geliştirilmesi, toplumun geneline yayılan bir halk sağlığı stratejisi olarak değerlendirilebilir.
Yerel düzeyde sauna geleneği oluşturmak; kolektif kullanım alışkanlıklarını güçlendirir, stresle baş etme yöntemlerini çeşitlendirir ve sosyal bağları kuvvetlendirir.
Dolayısıyla, erişilebilirlik ve eşitlik sauna uygulamalarında halk sağlığı açısından temel önemdedir.

7.1. Günlük Ritüellerde Plasebo, Beklenti ve Yer

“Sauna” kavramı, kültürler arası olarak oldukça tanımlı bir eylem dizisini çağrıştırır.
Bir kişi saunaya girdiğinde, genellikle üzerindeki giysileri çıkarır, sıcak bir odada tahta bir bankta oturur. Bir başkası, ısıtıcının taşlarına bir kepçe su döker; tıslama sesiyle birlikte buhar yükselir.
Bazı kültürlerde ortam karanlık ya da loş ışıklarla aydınlatılmış olabilir; hafif müzik eşlik eder. İnsanlar burada genellikle sessizce düşünür, sosyalleşir veya gevşer. Ardından bir süre serinlemek için dışarı çıkarlar [12].

Sauna kullanıcıları, diğer fiziksel aktivite biçimlerinden hoşlanan kişilere kıyasla “zevk” ve “rahatlama” kelimelerini daha sık kullanır. Bu deneyim yalnızca bedensel değil, aynı zamanda duygusal bir doyum sağlar.
Saunalar, “ben-zamanı” olarak adlandırılabilecek kişisel yenilenme anlarını temsil eder ve birçok kültürde günlük ritüellerin ya da toplumsal geleneklerin bir parçasıdır.
Ilık evre sırasında kas gerginliği gözle görülür biçimde azalır, kişi belirgin bir sıcaklık konforu ve gevşeme hissi yaşar. Bu durum, hem beklenti yoluyla gelişen plasebo etkilerini, hem de nörofizyolojik rahatlamayı tetikler.
Sonuç olarak sauna deneyimi, yalnızca bedensel terleme veya ısı değişimiyle sınırlı değildir; aynı zamanda psikolojik hazırlık, huzur ve içsel denge duygularını da pekiştirir.

Bireyler, deneyim yoluyla ısının metabolizma hızını ve enerji düzeyini artırdığını kısa sürede öğrenirler. Sabah erken saatlerde yapılan sıcak duşlar, kısa süreli kızılötesi ısı uygulamaları veya düzenli sauna seansları, günlük enerjiyi yükseltir ve ruh hâlini dengeleyebilir.
Vücut peelingi, ısının etkisini artırarak basınç ve stres düzeyini düşürür.
Soğuk kış günlerinde yapılan ılımlı terleme, enerji yenilenmesi açısından güçlü bir uyaran olabilir.
Bu nedenle sauna, sadece fiziksel bir uygulama değil, aynı zamanda yaşamın ritmini dengeleyen bir ritüeldir.
Basitçe ifade etmek gerekirse: “Saunaya girin; çünkü bu, bedeninize sıcaklığı, zihninize sessizliği öğretir.”

7.2. Erişilebilirlik, Eşitlik ve Halk Sağlığı Etkileri

Modern şehir yaşamı, kesintisiz faaliyet ve sürekli uyaran bombardımanı ile karakterizedir.
Kentsel çevredeki gürültü, ışık kirliliği ve kalabalık, insanların zihinsel olarak dinlenebileceği alanları kısıtlar.
Finlandiya’nın Lahti kentinde bir yaz akşamı gözlemlendiği gibi; hareketli ve gürültülü bir çevrede bile sauna, sessizlik ve dinginliğin kültürel sığınağı olabilir.
Günün sonunda şehirdeki yoğunluk azalır, sesler yavaşça kaybolur, gökyüzü solgun bir ışığa bürünür ve atmosfer neredeyse elle tutulur bir huzur taşır.
Yakınlardaki gölde yavaşça süzülen vapurların sessiz görüntüsü, çevreyle yeniden bağ kurmanın sembolü gibidir.

Bu sırada geleneksel Fin ev saunası hazırlanır: Ev sahibi ateşi yakar, ısının sabitlenmesi için kapıyı aralık bırakır ve misafirler gelmeden önce mekânı hazırlar.
Sessizlik, bu hazırlık sürecinin bir parçasıdır; her duraklama, zihinsel arınmanın bir davetidir.
Bu sahne, yalnızca bir temizlik veya ısınma pratiğini değil, aynı zamanda doğa ile yeniden bağlantı kurmanın sembolik bir eylemini temsil eder.

Bu bağlamda sauna, şehir yaşamının koşuşturmasından uzaklaşmak için bir “termal meditasyon alanı” işlevi görür.
Tarih boyunca ateşin evcilleştirilmesinden doğan bu gelenek, modern insanın doğayla bağını güçlendirir.
Fin kültüründe olduğu gibi, sauna yalnızca fiziksel bir arınma değil, aynı zamanda toplumsal dayanışma, sessizlik ve doğayla bütünleşme aracıdır.

Bugünün kentlerinde, benzer bir atmosferi yakalamak çoğu zaman zordur.
Işık, gürültü, acelecilik ve dijital uyaranlar içinde; sauna, hâlâ canlılığın, çevresel farkındalığın ve insanın doğayla bağının korunabileceği nadir alanlardan biridir.
Bu nedenle sauna kültürü, yalnızca bir sağlık pratiği değil, aynı zamanda kültürel süreklilik ve toplumsal denge unsuru olarak da değerlidir.

8. Saunanın Etkilerini İncelemeye Yönelik Metodolojik Yaklaşımlar

Saunaya ilişkin bilimsel bulguların güvenilirliği, kullanılan araştırma tasarımlarının sağlamlığına bağlıdır. Bu nedenle metodolojik olarak güçlü çalışma tasarımları, saunanın etkilerini daha açık ve tutarlı biçimde ortaya koyabilir [4].
Rastgele kontrollü klinik çalışmalar, en yüksek kanıt düzeyini sunar; ancak sauna kullanımına karşı yüksek motivasyona sahip genç ve sağlıklı gönüllüler arasında yürütülmesi genellikle zordur.
Bu çalışmaların çoğu, sauna uygulaması yapılan ve yalnızca egzersiz yapan grupları karşılaştırır; ancak “saf sauna” kontrol gruplarının eksikliği, sonuçların doğrudan sauna merkezli olarak yorumlanmasını kısıtlar.

Alternatif yöntemler arasında çapraz (cross-over) tasarımlar, uyarlanmış faz yoğunluğu çalışmaları ve beklenti yanlılığının azaltıldığı deneysel protokoller yer alır. Ayrıca, sauna uygulamalarının belirli somatik durumlara (örneğin kardiyovasküler hastalıklar, metabolik sendrom veya kronik ağrı) özel olarak adapte edildiği çalışmalar, etkilerin klinik bağlamda daha net anlaşılmasını sağlar [1].
Bu tür çalışmalar, katılımcı beklentisini, psikolojik önyargıları ve çevresel değişkenleri minimize etmeye yardımcı olur.

Gözlemsel çalışmalar da sauna araştırmalarına önemli katkı sağlamaktadır [13].
Biyobelirteçler, objektif sonuç ölçütleri ve standartlaştırılmış anketler kullanan iyi tasarlanmış gözlemsel araştırmalar, bulguların güvenilirliğini artırır ve klinik korelasyonları güçlendirir.

8.1. Klinik Araştırmalar ve Gözlemsel Çalışmalar

Saunalar genellikle spor salonları ve sağlık merkezleri gibi egzersiz tesislerinin içinde yer aldığından, sauna ve egzersiz arasındaki etkileşim — özellikle hormetik adaptasyon süreçleri bakımından — aktif bir araştırma alanıdır.
Son yıllarda kızılötesi saunaların özel kullanımında belirgin bir artış gözlenmektedir; bu tür saunalar, masaj kliniklerinde, fizik tedavi merkezlerinde, güzellik salonlarında ve ev ortamlarında da terapötik amaçlarla kullanılmaktadır.

Sauna banyosunun derin fizyolojik etkiler oluşturduğuna dair güçlü kanıtlar mevcuttur.
Kısa süreli ancak yoğun ısıya maruz kalmak, vücut ve cilt sıcaklığını artırır; bu da hipotalamus ve merkezi sinir sistemi aracılığıyla termoregülasyon yollarını aktive eder.
Bu süreçte sempatik sinir sistemi, hipotalamus–hipofiz–adrenal (HHA) aksı ve renin–anjiyotensin–aldosteron sistemi (RAAS) devreye girer. Sonuç olarak kalp atış hızında artış, cilt kan akışında yükselme, kalp debisinde artış ve yoğun terleme gibi iyi belgelenmiş kardiyovasküler etkiler ortaya çıkar.

Terleme yoluyla cilt yüzeyinden gerçekleşen buharlaşma, ısı dengesini düzenleyerek vücut sıcaklığının sabit kalmasına yardımcı olur. Sauna terapisi bu açıdan, homeoterminin yani memelilerin ve kuşların sabit vücut sıcaklığını koruma mekanizmasının doğal bir uzantısı olarak değerlendirilir.

Bununla birlikte, buhar saunalarının (yüksek nemli ortam) kuru saunalarla aynı fizyolojik etki düzeyine ulaşıp ulaşmadığı henüz net değildir.
Buhar saunalarındaki yüksek nem, cilt yüzeyinde su yoğuşmasına neden olur ve bu da terin buharlaşmasını azaltarak ısı kaybını sınırlar.

Akut tüm vücut termoterapisi;

  • ısı şok proteinlerinin (HSP) üretimini artırır,
  • reaktif oksijen türlerini (ROS) azaltır,
  • oksidatif stres ve inflamasyon yollarını aşağı regüle eder,
  • nitrik oksit (NO) biyoyararlanımını artırır,
  • insülin duyarlılığını geliştirir,
  • ve endotel bağımlı vazodilatasyon mekanizmalarında anlamlı değişiklikler yaratır.

Ancak sauna maruziyetinin neden olduğu bu hücresel ve fizyolojik değişikliklerin, uzun vadede sağlık veya terapötik iyileşmelere nasıl katkı sağladığı hâlâ aktif bir araştırma konusudur [1].

8.2. Biyobelirteçler ve Objektif Sonuç Ölçümleri

Saunanın fizyolojik, bilişsel ve duygusal etkilerini değerlendirmek için çok çeşitli ölçüm yöntemleri kullanılabilir.
Aynı zamanda, bu deneyimleri etkileyen psikolojik ve kültürel faktörler de daha sıkı biçimde kontrol altına alınabilir. Bu nedenle, biyobelirteçlerin ve nesnel sonuç ölçütlerinin sauna araştırmalarına entegre edilmesi, gelecekteki çalışmalar için kritik bir yönelimdir.

Başlangıç düzeylerindeki varyasyonlar ve standart sapmaların doğru kaydı, birleştirilmiş veri kümelerinin güvenilirliğini artırır.
Ayrıca, açık bilim (open science) ilkeleri kapsamında yürütülen, önceden kaydedilmiş ve paylaşılan deneysel protokoller — sürüm kontrolü, kod denetimi ve endüstri uyumluluğu açısından — araştırma süreçlerine ek şeffaflık kazandırır.

Sauna maruziyetinin kardiyovasküler etkilerini ölçmek için, kalp atış hızı değişkenliğini (HRV) izleyen giyilebilir sensörler kullanılmaktadır [4].
Bu cihazlar, hem sauna seansları sırasında hem de dinlenme evrelerinde verileri toplayarak, dayanıklılık ve toparlanma döngülerine uygulanabilecek basit kalp atış hızı algoritmalarının geliştirilmesine katkı sağlar.
Termal maruziyetlerin HRV üzerindeki etkilerini inceleyen ileri düzey araştırmalar, sauna protokollerinin bireysel uyum ve güvenlik açısından daha hassas biçimde tasarlanmasına olanak verecektir.

Diğer ölçümler, öznel veya nesnel niteliklerine göre farklılaşır.
Öznel değerlendirmeler, sauna deneyimi sırasındaki ruh hâli, rahatlama ve algılanan stres düzeylerini ölçen anketleri içerir.
Hasta tarafından bildirilen sonuç ölçümleri (PROM’lar) ve performansa dayalı sonuç ölçümleri (PBOM’lar), alana özgü etkilerin analizinde kullanılabilir.

Ayrıca, bilişsel performansı değerlendirmek amacıyla geliştirilen Basit Zihinsel Puan (Simple Mental Score – SMS) gibi testler de saunaya uyarlanabilir. SMS, çeşitli zorluk derecelerine sahip altı bilişsel görevi kapsar ve beş dakikadan kısa sürede tamamlanabilir.
Bu tür objektif bilişsel metrikler, sauna araştırmalarında yaşam kalitesi, sağlık durumu ve refah göstergeleri ile birlikte kullanılabilir; böylece saunanın bütüncül etkileri daha kapsamlı biçimde değerlendirilebilir.

9. Gelecekteki Yönler ve Yenilikler

Kasıtlı ısıya maruz kalma, hem tarih boyunca farklı kültürlerde gözlemlendiği hem de modern bilimsel verilerle desteklendiği üzere, geniş bir terapötik potansiyele sahiptir. Sauna banyosu, bu uygulamanın en belirgin ve sistematik biçimde sürdürülen örneğidir.

Tarihsel olarak, saunanın kullanımı yüzlerce, hatta binlerce yıl öncesine kadar uzanır. Benzer terleme ve arınma geleneklerine, Afrika, Türk ve Fin kültürleri başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde rastlanır. Yalnızca Finlandiya’da yaklaşık iki milyon sauna bulunduğu tahmin edilmektedir — bu sayı, modern ölçütlerle değerlendirildiğinde bile dikkat çekici bir yoğunluğa işaret eder.

Saunanın sağlıkla ilişkili düzenli kullanımına dair kalıplar, tıp literatüründe açık biçimde tanımlanmıştır. “Sauna” terimi ilk kez 1548’de Latince bir kitapta kullanılmıştır, ancak uygulamanın kökeni çok daha eskidir.
Finler, huş ağacı dallarıyla birlikte yapılan sauna banyosunun vebaya karşı koruyucu olduğuna inanırlardı. Diğer kültürlerdeki terleme odaları ve buhar banyoları da benzer şekilde hem fizyolojik arınma hem de ruhsal temizlik aracı olarak görülmüştür. Bu inançlar, günümüzde dahi sauna uygulamalarına eşlik eden beden–zihin bütünlüğü anlayışının kökenini oluşturur.

Günümüzde çeşitli sauna teknolojileri mevcuttur; bunların üç temel türü geleneksel (kuru/Fin), kızılötesi ve buhar saunalarıdır [1].
Her bir modalite farklı ısı iletim mekanizmalarına sahip olduğu için, vücut üzerindeki etkileri ve fizyolojik yanıtları da farklılaşır.

  • Geleneksel saunalar, bireyi sıcak hava ile çevreler; ısı, konveksiyon ve radyasyon yoluyla vücuda aktarılır. Bu süreçte terleme, buharlaşmalı soğutmayı teşvik eder ve düşük nem düzeyi, belirli bir sıcaklıkta maruz kalma süresini uzatabilir.
  • Kızılötesi saunalar, cilt yüzeyinin altına nüfuz eden kızılötesi dalga boyları yayar; böylece çekirdek vücut sıcaklığı daha doğrudan artar. Bu yöntem, daha düşük sıcaklıklarda bile derin ısınma sağlar ve kullanıcılar tarafından daha konforlu olarak algılanır.
  • Buhar saunaları, yüksek nem ortamında benzer ısı tepkilerini oluşturur, ancak su buharının yoğunluğu nedeniyle ısı transferi ve terleme dinamikleri farklıdır.

Isıya maruz kalma, vücudun homeostatik dengesini yeniden sağlamak için çok sistemli adaptasyonları harekete geçirir. Kalp, damarlar, akciğerler ve cilt, termoregülasyona birlikte katkıda bulunur.
Nörohumoral eksen aracılığıyla bu sistemler, periferik damar genişlemesi, cilt perfüzyonunda artış ve terleme mekanizmasının aktivasyonu gibi yanıtlar üretir. Bu süreç, ısıtılmayan bölgelerde bile vazomotor tepkileri tetikleyerek genel dolaşım kapasitesini artırır.

Sonuç olarak, kasıtlı ısıya maruz kalmanın temel kardiyovasküler, termodinamik, metabolik, endokrin ve fizyolojik sonuçları, bedensel adaptasyonun temel taşlarını oluşturur ve sonraki mekanizmalara hazırlık niteliğindedir.

9.1. Kişiselleştirilmiş Sauna Protokolleri

Sauna maruziyetinin optimum süresi, sıcaklığı ve sıklığı, bireysel termal tolerans, genetik yapı ve eşlik eden sağlık durumu gibi faktörlere bağlı olarak değişir [2].
Son klinik araştırmalar, güvenliği ve terapötik etkinliği en üst düzeye çıkarmak amacıyla aşağıdaki önerilen parametreleri sunmaktadır:

  • Geleneksel sauna: 60–80 °C sıcaklık, 15–20 dakikalık seanslar, haftada birkaç kez.
  • Kızılötesi sauna: 50–65 °C sıcaklık, 20–30 dakikalık seanslar, haftada birkaç kez.
  • Buhar saunası: 45–55 °C sıcaklık, 10–15 dakikalık seanslar, haftada birkaç kez [1].

Bu protokoller, kardiyometabolik fayda, ruhsal denge ve hücresel toparlanma açısından en uygun aralıkları temsil eder.
Bununla birlikte, bireysel yanıt farklılıkları göz önüne alındığında, sauna uygulamaları mutlaka kişisel tolerans düzeylerine göre ayarlanmalı ve kademeli adaptasyon ilkesine dayandırılmalıdır.

9.2. Saunanın Dijital Sağlık ve Giyilebilir Teknolojilerle Entegrasyonu

Dijital sağlık teknolojilerindeki hızlı ilerleme, sauna deneyimini kişiselleştirme yönünde yeni ufuklar açmıştır.
Giyilebilir sensörler ve akıllı telefon uygulamaları, artık bireylerin vücut sıcaklığı, çevresel sıcaklık, uyku düzeni, nabız ve kalp atış hızı değişkenliği (HRV) gibi fizyolojik verilerini gerçek zamanlı olarak takip edebilmektedir.
Bu veriler, sauna deneyimini analiz etmek ve kişisel ihtiyaçlara göre optimize etmek için güçlü bir geri bildirim sistemi oluşturur.

HRV (Heart Rate Variability), otonom sinir sisteminin işlevsel değişkenliğini değerlendiren güvenilir bir biyobelirteçtir.
Sauna seansları sonrasında HRV’deki değişimler, sempatik aktivasyon (ısı stresi yanıtı) ile parasempatik toparlanma (gevşeme ve onarım evresi) arasındaki dengeyi yansıtır.
Bu nedenle HRV’nin saunayla eşzamanlı olarak izlenmesi, bireye özel sauna protokollerinin oluşturulmasına ve seans yoğunluğunun fizyolojik verilere göre ayarlanmasına olanak sağlar.

Ön araştırmalar, ısıya uyum sağlama stratejilerinin (örneğin seans süresini veya sıcaklık artış hızını kademelendirme) pasif ısıtma sırasında fizyolojik tepkileri artırabileceğini göstermektedir.
Bu da, ısı adaptasyonunun saunanın uzun vadeli sağlık yararlarını artırabileceğini düşündürmektedir.

Ancak, “ısıya alışma protokollerinin” en uygun adımları, süresi ve seans sayısı henüz tam olarak belirlenmemiştir.
Buna rağmen, sauna uygulamalarını bireysel termal tolerans, vücut sıcaklığı eğrileri veya HRV ölçümleri ile entegre etmek, kullanıcıların hem daha güvenli hem de daha derinlemesine bir sauna deneyimi yaşamalarını sağlayabilir [1][2][4].

10. Sonuç

Isıl maruziyetin insan sağlığı üzerindeki etkilerini anlama çabası, sauna uygulamalarına ilişkin giderek zenginleşen ve erişilebilir bir bilgi birikiminin temelini oluşturur.
Tarihsel, antropolojik ve klinik araştırmalar, genellikle soğuk maruziyeti, sıvı dengesi ve gevşeme süreçleriyle birlikte uygulanan bilinçli ısı maruziyetinin, hem fiziksel hem zihinsel sağlık üzerinde olumlu etkiler yarattığı ortak fikrinde birleşmektedir.
Sauna ve ısı terapisine artan küresel ilgi, modern toplumlarda beden ve zihin arasındaki dengeyi güçlendirmeye yönelik basit, doğal ve kanıta dayalı yaklaşımlara duyulan isteği yansıtmaktadır [1].

Sauna kullanımı, binlerce yıllık bir geçmişe sahip olup, ritüel temelli uygulamaları, kültürel anlamları ve terapötik beklentileriyle insan yaşamının ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir.
Bu gelenek, yalnızca fiziksel arınmayı değil, aynı zamanda yenilenme, sosyalleşme ve içsel denge için bir alan yaratmayı da içerir.
Finlandiya, Baltık ülkeleri ve benzeri bölgelerdeki topluluklarda sauna; kültürel kimliğin, aidiyetin ve kolektif sağlığın bir sembolü hâline gelmiştir [2].

Saunanın refah üzerindeki etkilerini anlamak, yalnızca ısıl maruziyetin kendisini değil; farklı uygulama biçimlerinin vücutta nasıl farklı fizyolojik, nörolojik ve psikolojik tepkiler yarattığını da kavramayı gerektirir.
Sıcaklık, süre, nem oranı ve uygulama sıklığı gibi değişkenler, ister geleneksel, ister kızılötesi ister buhar sauna biçiminde olsun, vücudun termal uyarana verdiği yanıtın niteliğini belirler.

Bu parametrelerin tümü, ısıtmalı banyolar, jakuziler ve diğer sıcak ortam terapileriyle birlikte değerlendirildiğinde, “ısıya maruz kalma”nın evrensel bir sağlık uyarımı olduğu gerçeğini vurgular.
Isının sağlık üzerindeki etkisini incelemek, hem temel fizyolojik bilimlerden hem de sauna banyosu üzerine geniş klinik literatürden beslenen disiplinler arası bir araştırma alanı oluşturur [4].

Sonuç olarak, sauna ve diğer ısıl terapiler, yalnızca geçmişin kültürel mirası değil, aynı zamanda geleceğin önleyici tıp, rehabilitasyon ve bütüncül sağlık yaklaşımlarının da önemli bir bileşeni olma potansiyeline sahiptir.

Kaynaklar:

[1] J. Hussain and M. Cohen, “Clinical Effects of Regular Dry Sauna Bathing: A Systematic Review,” 2018. [PDF]

[2] P. C. Leung, “Rehabilitation training in artificially heated environment,” 2017. ncbi.nlm.nih.gov

[3] R. Podstawski, K. Borysławski, A. Pomianowski, I. Soós et al., “Physiological Response to Thermal Stress in Obese vs. Non-Obese Physically Inactive Men,” 2022. ncbi.nlm.nih.gov

[4] E. Lee, I. Kolunsarka, J. Kostensalo, J. P. Ahtiainen et al., “Effects of regular sauna bathing in conjunction with exercise on cardiovascular function: a multi-arm, randomized controlled trial,” 2022. ncbi.nlm.nih.gov

[5] R. Podstawski, K. Borysławski, A. Pomianowski, W. Krystkiewicz et al., “Endocrine Effects of Repeated Hot Thermal Stress and Cold Water Immersion in Young Adult Men,” 2021. ncbi.nlm.nih.gov

[6] J. A. Mee, S. Peters, J. H. Doust, and N. S. Maxwell, “Sauna Exposure Immediately Prior to Short-term Heat Acclimation Accelerates Phenotypic Adaptation in Females,” 2018. [PDF]

[7] L. Castelli, L. Galasso, A. Mulè, A. Ciorciari et al., “Sleep and spa therapies: What is the role of balneotherapy associated with exercise? A systematic review,” 2022. ncbi.nlm.nih.gov

[8] A. Mero, J. Tornberg, M. Mäntykoski, and R. Puurtinen, “Effects of far-infrared sauna bathing on recovery from strength and endurance training sessions in men,” 2015. ncbi.nlm.nih.gov

[9] N. V. Kirby, S. J. E. Lucas, T. G. Cable, O. J. Armstrong et al., “Sex differences in adaptation to intermittent post-exercise sauna bathing in trained middle-distance runners,” 2021. ncbi.nlm.nih.gov

[10] C. Tsagkaris, A. S. Papazoglou, A. Eleftheriades, S. Tsakopoulos et al., “Infrared Radiation in the Management of Musculoskeletal Conditions and Chronic Pain: A Systematic Review,” 2022. ncbi.nlm.nih.gov

[11] L. Ferraz Brito Sousa, H. Braga Martins Oliveira, N. das Neves Selis, L. Lobo Brito Morbeck et al., “β-caryophyllene and docosahexaenoic acid, isolated or associated, have potential antinociceptive and anti-inflammatory effects in vitro and in vivo,” 2022. ncbi.nlm.nih.gov

[12] T. J. Kaptchuk, J. Shaw, C. E. Kerr, L. A. Conboy et al., ““Maybe I Made Up the Whole Thing”: Placebos and Patients’ Experiences in a Randomized Controlled Trial,” 2009. ncbi.nlm.nih.gov

[13] T. Strandberg, A. Strandberg, K. Pitkälä, and A. Benetos, “Sauna bathing, health, and quality of life among octogenarian men: the Helsinki Businessmen Study,” 2018. [PDF]